top of page

BEN NEREDEYİM, BEN KİMİM? : DİSOSİYASYON



DİSOSİYASYON Depersonalizasyon  Depersonalizasyon

Disosiyasyon; bellek, kimlik ve bilincin normal olarak bütünleştirici işlevlerinde değişme veya bozulmayla karakterizedir (Tekin ve Tekin, 2014). Disosiyasyon kavramından ilk bahseden Pierre Janet olmuştur. Duygular, inançlar, istekler ve anıların spesifik bir boyut kazanarak, etkisi azalmış olan bilinçten ayrışmasını kasteden bir durum şeklinde belirtmiştir. Daha sonra yoğun stresör ile karşılaşan bireyin bilincinin belirli bir zaman diliminde dış uyaranlara kapatılarak benliğin kaygıdan geçici süre için de olsa uzaklaştırılmasını kolaylaştırması ve çatışmayı yatıştırıcı bir etkiye hizmet etmesi sebebiyle disosiyasyon bir savunma mekanizması olarak kabul edilmiştir.

Benlik tarafından tolere edilemeyen duygu ve düşünceler bilişsel olarak ayrışır. Böylelikle bilinç, bellek, algılama, duyu, hareket ve otonom sinir sisteminde işlev bozuklukları meydana gelir. Stresörle karşılaşan kişinin akışında seyreden psikobiyolojik baş etme kapasitesininin yeterli gelmediği durumlarda disosiyasyon belirtilerinin daha yoğun, sık ve zorlayıcı biçimde meydana geldiği gözlemlenmiştir.

Klinik Disosiyatif Amnezi DSM-5 tanı kriterleri; 

A. Sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde, genellikle örseleyici ya da gerginliği tetikleyici nitelikte, öz yaşam öyküsüyle ilgili bilgileri anımsayamama.

B. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntı toplumsal, işle ilgili alanlarda diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.

(sadece A ve B tanı kriterlerinden bahsedilmiştir, diğerleri için DSM5 tanı kitapçığına bakabilirsiniz)

Disosiyatif füg ile birlikte: Kimliğini ya da diğer öz yaşam öyküsü bilgilerini unutmanın eşlik ettiği, görünüşte amaçlı gezinti ya da şaşkın bir biçimde dolaşma mevcuttur. Disosiyatif amnezide; bireyin hayatının belirli bölümünü hatırlayamaması ve bunun bildiğimiz bir unutkanlıkla açıklanamamasıdır. Disosiyatif amnezideki en temel özellik, hatırlanamayan bu yaşam bölümlerinin çoğunlukla birey açısından yoğun travmatik deneyimlemleri bulunduran zaman dilimleri olmasıdır. Yaşamın bu bölümü bireyin zihninden tamamen yok olmuştur, birey açısından hiç olmamış gibidir. Bunların çoğu psikanalitik açıdan bilinçdışına bastırmadır. Disosiyatif amnezi süreci akut seyirlidir; birden başlar ve sona erer. Sonlanma sıklıkla kendiliğinden olur. Bu tipte bir amnezinin ortaya çıkmasına sebep olan, kişinin karşılaştığı tolere edilemez utanma, suçluluk, hayal kırıklığı, öfke ve umutsuzluk gibi duyguları kapsayan fazlaca çatışmalı bir ortamdır ve bu ortamda bulunma sürdükçe amnezide tekrarlamalar görülür.

PTSB, disosiyatif kimlik bozukluğu, disosiyatif füg ve konversiyon bozukluğunda da benzer amneziler görülebilir. Disosiyatif Fügde kişi aniden, beklenmedik bir biçimde, bulunduğu konumdan, doğal ortamından uzaklaşarak başka bir semte veya kente gidebilir. Yeni vardığı ortamda saatler, günler, aylar hatta bazen yıllar boyunca kalabilir. Daha önceki hayatına ve kimliğine dair tam bir amnezi durumu mevcuttur. Birey önceki kimliğini hatırlamayabilir, yeni kimliğine dair net bir bilgisi olmayabilir ya da kendisine tamamen yeni bir kimlik edinmiş olabilir. Füg öncesi kimliğe dönüldüğünde ise, füg dönemindeki kimliği tamamen unutulur.

(Disosiyatif fügü olan birinin mutlaka temporal lob epilepsisi açısından değerlendirilmesi de ayrıca önerilir.)

Disosiyatif Kimlik Bozukluğu DSM-5 Tanı Kriterleri; 

A. İki ya da daha çok ayrı kişilik durumu ile belirli kimlik bölünmesi. Bu durum kimi kültürlerde cin çarpması yaşantısı olarak tanımlanır.

B. Sıradan unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde günlük olayları, önemli kişisel bilgileri ve/veya örseleyici olayları anımsarken yineleyici boşluklar olması.

C. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntı toplumsal, işle ilgili alanlarda diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.

D. Bu bozukluk genel kabul gören kültürel ya da dinsel uygulamanın bir bölümü değildir. 

E. Çoğul veya çoklu kişilik bozukluğu olarak da bilinir. Kişilik veya kimlikler arası geçişlere duygulanım, davranış ve bilişsel işlevlerdeki değişiklikler eşlik eder.

Kişide bir süre beliren ve ona tümüyle hakim olan bu ayrı kimliğe “alter kimlik” denir. Alterlerin sayısı en sık 2-10 arasında olur. Bunlar genellikle bir bireyin alışık olduğu hayat tarzının dışında kişilik özelliklerini gösterir. Bu kimlikler daha çok birbirlerinin yerini yineleyici şekilde alırken, kişilerin bazıları alterleri arasında meydana gelen çatışmalardan ve birbirlerine yaptıkları müdahalelerden de söz etmektedir. Alterler arasında cinsel yönelim, gözlük numaraları, kaynaklanan mesajlar kişiler tarafından tariflendiğinde birer işitsel varsanı olarak yanlış yorumlanmaya neden olabilir. Alter kimlikten gelen mesajlar kendisini eleştiren, yöneten, zihnini okuyan sesler olarak da Schneiderian belirtiler gibi izlenim verebilir. Çocukluk çağı travmaları özellikle ensest olmak üzere cinsel taciz ve tecavüz olaylarının disosiyatif kimlik bozukluğu oluşumunda önemli bir etken olduğu düşünülmektedir. Bu bireylerin telkin ve hipnoza  eğilimli olduğu bilinir. Bu kişiler için ilaçların etkisi ya da temporal lob epilepsisi mutlaka ayrı tutulmalıdır (İzci ve Beşikçi, 2021).

Depersonalizasyon - Derealizasyon Bozukluğu DSM-5 tanı kriterleri;

A. Sürekli ya da yineleyici olarak, kendine yabancılaşma, gerçek dışılık yaşantıları ya da her ikisinin birlikte olduğu yaşantıların varlığı:

1- Kendine yabancılaşma (depersonalizasyon): Kişinin düşünceleri, duyguları, duyumları, vücudu ya da eylemleri ile ilgili olarak gerçek dışılık, kendinden kopma ya da dışarıdan bir gözlemciymiş gibi olduğu yaşantılar (algısal değişiklikler, zaman algısında çarpıklık, kendiliğin gerçek dışılığı ya da yokluğu, duygusal ya da bedensel uyuşma).

2- Çevreye yabancılaşma (derealizasyon): Çevredekilerle ilgili olarak gerçek dışılık ya da kopukluk yaşantıları (örn; İnsanlar ya da nesneler gerçek dışı, düşsel, sisli, cansız ya da görsel açıdan çarpık olarak yaşantılanır).

B. Bu sırada gerçeği değerlendirme bozulmamıştır.

C. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntı, toplumsal, işle ilgili alanlarda ve diğer işlevsellik alanlarında düşmeye neden olur.

(sadece A, B ve C tanı kriterlerinden bahsedilmiştir, diğerleri için DSM5 tanı kitapçığına bakabilirsiniz)

ve Depersonalizasyon

Disosiyatif bozukluğun alt türüdür. Depersonalizasyon ve derealizasyon kişinin kendi bedeninden kopuk hissetmesidir. Bu ikisi beraber de görülebilirler ve sıklıkla da beraber görülürler. İkisinde de bir dağılma durumu söz konusudur. Depersonalizasyon gerçek dışı deneyimleri içerir. Kendini ikinci bir göz olarak dışarıdan gözlemleme hissi bu deneyimlerden biridir. Depersonalizasyonda birey kendine yabancılaşır. Kendi benliğini, yüzünü, bedeninin bazı bölgelerini veya bazen tamamını, davranışlarını, hislerini aynı değilmiş gibi algılar. Kendisini eskiden olduğu gibi değil de daha başka biri olarak görür. Bazen birey bu durumu kendi bedeninden çıkmış ve kendisini dışarıdan izliyormuş gibi betimleyebilir. El ve ayakta büyüme veya uzama şeklinde algısal değişiklikler bildirebilir. Depersonalizasyonu deneyimleyen kişiler  ek olarak vücudundan kopmuş hissi, fiziksel hareketlerinde kontrol kaybı, zihinsel ve hissel fonksiyonlarından kopma yaşayabilirler. Derealizasyonda ise kişinin kendisi dışındaki durumlardan kopuş vardır ; renkler, zaman, mekan, çevresindeki nesneler ile ilgili gerçek olmayan deneyimler yaşayabilirler. Kişi, rüyadaymış gibi hissedebilir. Birey etrafındaki kişileri veya nesneleri, konumu önceden olduğundan daha değişmiş ve aynı değil gibi algılar. Bazen aşırı renkli veya aşırı renksiz, bazen de yapay, gerçek değilmiş gibi algıladığını bildirebilir.

İnsanların depersonalizasyon ve derealizasyon belirtileri yaşıyor oldukları sırada, gerçeği değerlendirme becerilerinde bir bozulma olmaz. Bu gelip geçici bir durum olabilir, gençlik yıllarında daha sıktır. Günlük stresler, alkol-madde kullanımı, aşırı uykusuzluk gibi nedenlerle ortaya çıkıp kaybolabilir. Bazen de şizofreni, depresyon, anksiyete bozuklukları, epilepsi ve organik beyin patolojilerine eşlik edebilir. Böyle durumlarda asıl tanı birincil rahatsızlıktır, depersonalizasyon-derealizasyon belirtileri eşlik ediyor kabul edilir. Daha nadiren başka bir tanı olmaksızın sadece depersonalizasyon ve derealizasyon belirtileri günlerce veya haftalarca sürebilir. O zaman depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu tanısı konulur. Bunların yanında içinde yaşanılmamış bir yer, bir olay kişiye bildik tanıdık daha önce yaşanmış gibi geliyorsa, buna deja vue (gördüm sanı) denir. Kişi bildik tanıdık bir yeri ya da olayı hiç görmemiş, yaşamamış gibi algılarsa, buna da jamais vue (görmedim sanı) denir.

Depersonalizasyon ve derealizasyon herhangi bir tanı almamış bireylerde yorgunluk sebebi ile de ortaya çıkabilir. Madde kullanım sebebi ile de tetiklenebilir. Tıbbi hastalıklarla ya da ruhsal bazı hastalıklarla da yine ortaya çıkabilir. Depersonalizasyon aynı zamanda kişinin benlik bütünlüğünü korumasına da hizmet etmektedir. Yaşanan olumsuz yaşam deneyimi sonrası bireyin hayatta kalmasını sağlar. Burada depersonalizasyonun bir arada tutucu olma işlevinden bahsedilebilir. Psikobiyolojik olarak uyarılma da sağlamaktadır. Depersonalizasyonun ve derealizasyonun kronikleşme ihtimali olabilir fakat bunun sebebi travmatik uyarana sürekli maruz kalınmasıyla bağlantılıdır. Diğer yandan başka duygu durum bozuklukları ile beraber gözlemlenebilir. Duygusal ihmale ve istismara maruz kalmak depersonalizasyon ya da derealizasyon görülme ihtimalini arttırabilmektedir. Çocukluk çağında yaşanan cinsel istismar ya da travmatik bir durum sonucunda da derealizasyon yaşanabilir. Travma ne kadar erken yaşta başlarsa derealizasyonun meydana gelmesi de o kadar artar.

Ebeveyn tutumu da çocuğun ileride derealizasyon ve depersonalizasyon geçirmesinde etkili olabilir. Duygusal ihmale maruz kalmış çocuklar da yine fiziksel istismara uğramış çocuklar kadar ruhsal anlamda yara alabilir ve çocuklarda benlik bütünlüğünün parçalanmasına neden olabilir.  Depersonalizasyon ve derealizasyon travmadan hemen sonra da görülebilir. Psikanalitik perspektife göre ebeveynin aşırı talepkar bir tutum sergilemeleri çocukların ilerleyen dönemlerde saplantılı kişilik özelliklerini meydana getirebilir. Bunun altında ise yetersizlik duygusu yer almaktadır.

Depersonalizayon ve derealizasyon bozukluğunda kişiler saplantılı takıntılı bir biçimde düşüncelerini izleme ve bu düşüncelere kendi kendine yanıt verme eğiliminde olabilirler. Bu düşünce döngüsü ‘’Şu an gerçekte değilsem o halde gerçek nedir? Ben gerçek miyim? Ben kimim? ‘’ şeklinde felsefi yineleyici düşünceleri içerebilir. Bu döngü kişide rahatsızlığın artmasına neden olabilir,  devam ettirmesine etki edebilir. Bireyler deneyimlerini aktarırken genellikle ‘’sanki’’ kelimesini kullanırlar. Ayrıca bu kişilerde psikotik hastalara göre iç görü de daha fazla gözlemlenmektedir (Mutlu, 2022).

Tedavi

Belirtiler yineleme eğilimi gösterebilir. Kişinin psikolojik durumu, aile içindeki rolü, yakın zamanda oluşmuş gelmiş stresör bir olay olup olmadığı iyi sorgulanmalıdır. Zorlu yaşam koşulları devam ediyorsa iyileşme elde edilmesi pek mümkün olmayabilir. Kişilerde çoğunlukla  depresif belirtiler de eşlik ettiğinden antidepresan ilaçlar kullanılabilir. Yüksek güçlü benzodiazepinler (lorazepam, alprazolam gibi) denenebilir. Çok dirençli ve süreğen hastalarda elektrokonvülsif bir seçenek olabilir. Disosiyasyon bozukluklarında en uygun sağaltım yolu bireysel psikoterapi, grup terapisi, çevresel etkenlerin düzenlenmesi ve aile psikoterapisinin birlikte uygulanmasıdır. Son dönem uygulanan tedavi yönetmelerinden biri, de göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) tekniğidir. Kişilerin büyük çoğunluğunda iyileşme kısa sürede olur fakat belirtiler sıklıkla tekrarlayabilir (İzci ve Beşikçi, 2021).


KAYNAKÇA

İzci, F. ve Beşikçi, D. (2021). Ruh sağlığı ve hastalıkları. 1 Temmuz 2024, https://sbu.edu.tr/FileFolder/Dosyalar/226a44f5/2023_9/ruhsagligivehastaliklari-2226a9bc.pdf 

Mutlu, E. (2022). Depersonalizasyon ve derealizasyon yaşayan genç yetişkin olguda emdr terapisinin etkinliğinin incelenmesi: olgu sunumu. İstanbul Aydın Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 7(37), 597.

Tekin, M. ve Tekin, A. (2014). Anksiyete bozukluklarında dissosiyatif belirtiler. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 6(4), 331.

12 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Psikodramind Akademi

bottom of page