Çocuklarınızdan bahsederken “eskiden bu çocuk hiç böyle değildi, son zamanlarda çok değişti, artık onu tanıyamıyorum” gibi ifadeler kullandınız mı hiç? Eğer kullandıysanız ve hala sebebini bulamadıysanız çocuk ve ergenleri anlamada yardımcı olacak bu yazıyı okuyabilirsiniz, doğru yerdesiniz... Çocuk ve ergenleri anlamak için yazılmış olan bu yazıda iki dönem ayrı başlıklar altında toplanmış olup, Erikson’un gelişim dönemleri bağlamında ayrı ayrı ele alınmıştır. 7. ve 8. evreleri çocukluk ve ergenlik dönemi dışında olduğu için ise ele alınmamıştır.
Erikson açısından kişinin temel kişilik özellikleri salt hayatının ilk seneleri ile sınırlandırılmamıştır. Kişisel gelişim tüm hayat boyunca devam etmektedir. Kişinin gelişiminde toplumsal bağlamın ve biyolojik temellerin rolü vardır. Ona göre gelişim sekiz evreden oluşmaktadır ve her gelişim döneminin özgün gelişimsel amaçları bulunmaktadır (Gürses & Kılavuz, 2011).
Erken Çocukluk Dönemi
Yapılan çalışmalarda çocukluk ve ergenlik dönemindeki yaşantıların psikolojik ve fizyolojik sağlığı, akademik başarıyı, aile ve sosyal ilişkilerini ve ilişkili problemlerini ve özkıyım riskini oldukça etkilediği gözlemlenmiştir.
Erken çocuklukta bakım verenin, çocuğun fiziksel (beslemesi, bakım vermesi, uyku düzenini sağlaması) ve duygusal (ağladığında yanında olması, eğlenceli vakit geçirmesi) anlamda hazırbulunuşu önemlidir. Duygusal hazırbulunuşluk, terapötik ilişki ve bağlanma kaynaklarında bir yerde istemli olarak yer alma, duyarlı ve yanıt verici ilişkiler kurma olarak açıklanmakta ve dört maddede değerlendirilmektedir. Bunlar duyarlılık (sensitivity), bakım verenin zamanında cevap vermeye istekli, uyumlu, duyarlı, erişilebilirliği; yapılandırma (structuring), ortama uygun eylem, çocuğun önderliğine uyum, sınır koyabilme; zorlayıcı olmama (non-intrusiveness), çocuğun özerkliğinei destekleme ve emir verici, uyarıcı, çocuğun aktivitelerini yok edici, koruyucu eylemlerde bulunmama ve düşmanca davranmama (nonhostility), tehdit etmeme, korkutmama, sıkılmış, bıkmış, sabırsız sözcükler söylememe olarak açıklanmaktadır (Turpoğlu Çelik, 2015).
Birey her gelişim evresinde aynı olmayan çatışma veya karmaşa ile karşılaşmaktadır. Kişinin bu çatışma ve karmaşaları doğru atlattığı senaryoda o evrenin amaçlarını doğru bir şekilde karşıladığı söylenmektedir; kişi artık benzer çatışma ve karmaşalarla başa çıkarak daha sağlıklı bir kişilik geliştirmektedir. Fakat tam tersi bir durumda, bir diğer ifadeyle kişinin bu çatışma ve karmaşalarla baş edemediği durumda kişi sonraki dönemlerde bu baş edemezliği telafi edebilmektedir. Uygun çevresel koşullar oluşturulduğunda, deneyimlenen başarısızlıkların kişilik gelişimi bağlamında silinebileceği söylenilebilmektedir (Gürses & Kılavuz, 2011).
Erikson ise erken çocukluk gelişimini üç evre ışığında incelememize, daha çerçevelenmiş bir perspektiften bakmamıza yardımcı olmuştur.
1. Temel Güvene Karşı Güvensizlik Duygusu (0-1 Yaş): Hayatın ilk zamanlarında bağımlı olduğu bireylerin bebeğin temel ihtiyaçlarını düzenli bir şekilde gidermeleri, bebekte “güven” hissini oluşturulmasında önemlidir. Eğer evre sağlıklı geçirilirse “temel güven” hissi kazanılmış olur. “Temel güven duygusunun” kazanılması, bakım verenin bebeğe ihtiyacını hissettiği huzuru vermesi, kişinin inancında tutarlılık oluşturmasında önemlidir. Evrenin sağlıklı olarak atlatılması, kişide “umut” ve “uyum” hislerini geliştirmektedir.
2. Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç Duygusu (1-3 Yaş): Çocuk, artık eylemlerinin sorumluluğunun kendisinde olduğunu kavramaktadır Yaptığı her eylem ve bulunduğu her girişimde bakım veren müdahalesine maruz kalan bir çocuğun kendi yeteneğiyle ilgili şüphe duyması durumunda, utanç hissetmesi muhtemel olabilmektedir. Çocuğu etrafındaki nesneleri keşfetmesi konusunda serbest bırakmak ve onu bu konuda desteklemek sonucunda bakım verenlerin çocuklarına kazandıracakları duygu ise özerklik duygusudur.
3. Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu (3-6 Yaş ): Çocuk kendi başına girişimlerde bulunmaktadır. Çocuğun bu davranışının pekiştirilmesi için girişimleri konusunda çevresinden olumlu yanıtlar alması, merak ettikleri konularda ışık tutulması gerekmektedir. Eğer tam tersi olup, deneyimlediklerinden ötürü olumsuz eleştirilir ve yargılanırsa suçluluk duygusu geliştirebilmektedir. Dolayısıyla bakım verenlerin -eğer çocuğa zarar gelebilecek bir durum söz konusuysa- çocuğun o eylemde bulunması ve bulunmaması gerekenler hakkında bir denge kurarak girişkenlikleri desteklemeleri beklenilmektedir (Gürses & Kılavuz, 2011).
Ergenlik Dönemi
Ergenlik dönemi, bedensel ve ruhsal süreçlerin oluşturduğu psikososyal ve cinsel gelişim dönemi olduğu için psikolojik gelişim süreci için de oldukça önemli bir dönemdir. Bu dönemde kimlik gelişimiyle beraber bilişsel gelişimin çabuklaşması, dürtüsel davranışlarda ve duyguları yaşama kısmında yoğunlaşma, çocukluk dönemlerindeki çatışmaların tekrar gündeme gelmesi, meslek seçimi, partnerle kurulan romantik ilişkiler, ebeveynden ayrışma-bireyselleşme gibi süreçlerin deneyimlenmesi gibi faktörlerle ergenler bu döneme özgü zorluklar ve çatışmalarla karşı karşıya kalmaktadır. Böylelikle ergenlik döneminde gelişime özgü özellikler ile patolojik durumların ayrışması konusunda zorlanmalar yaşanabilmekte ve gelişim döneminin bir yönü olan kimlikle ilgili çatışmaların işlevsel olmayan yollarla çözümlenmeye çalışılması kimlik karmaşasına yol açabilmektedir.
Yetişkinlerle yapılan çalışmaların çoğunda, yetişkinlik dönemindeki birçok psikolojik bozuklukların yetişkinlik döneminden önce başladığı gösterilmiştir. Örnek olarak sosyal fobi, panik bozukluk, madde kötüye kullanımı, majör depresyon ve yeme bozuklukları gibi bozuklukların ergenlik döneminde oluştuğu söylenebilmektedir. İntihar düşünceleri, bunların planlanması ve uygulamaya geçirilmesinin de yine ergenlik döneminde başladığı -20’li yaşların başlarında en üst düzeye ulaşmıştır- görülmektedir. Bütün bunlar ışığında ergenlik döneminde gelişimsel dönemin etkileri ve psikopatolojilerin değerlendirilmesi ve aynı zamanda işlevsel olarak ele alınması önem taşımaktadır (Akdemir & Çetin, 2008).
Birçok gelişimsel dönem çalışmaları, tanımları ve görüşleri olsa da ergenlik dönemi çoğunlukla 12-18 yaş aralığında kabul edilmektedir. Bu dönem çocukluktan ergenliğe ve ergenlikten yetişkinliğe geçişlerin çok fazla yaşandığı bir dönemdir. Dolayısıyla çatışmalar da bu dönemde çok fazla yaşanmaktadır. Bu yaş dönemi oldukça önemlidir çünkü hem sosyal ve kültürel hem de mesleki açıdan gelişim yaşanmaktadır.
Peki neler oluyor bu ergenlik döneminde?
Bu dönemde iki temel anlayış mevcuttur. Literatürde bu iki anlayışa yönelik yapılan açıklamaları şu şekilde ele alabiliriz. Bunlardan biri hayali seyirci, diğeri ise kişisel söylencedir. Hayali seyirci, ergen kendisini oldukça gözlemlediği ve ilgilendiği için aynı şekilde diğer insanların da kendisini gözlemlediğini, kendisiyle ilgili konuşulduğunu düşünmekte ve zihninde canlandırdığı hayali bir izleyiciye göre davranışlarını düzenlemektedir. Kişisel söylence ise ergenin benmerkezci olması dolayısıyla kendisini öyküsünün baş rolünde hisseder ve olumsuz olarak etki görmez, ulaşılmaz, tüm olayları çözüme kavuşturabileceklerini düşünmektedir.
Ergenlerin iki temel farklılıkları ise bedensel ve ruhsal farklılıklardır ve birbirleriyle paralel ve ilişkilidir denilebilmektedir. Ergen içinde bulunduğu dönem ile birlikte birtakım biyolojik değişimlerin, hormonların sonucunda cinsel anlamda da olmak üzere bedensel farklılıklar yaşamaktadır. Bu ele aldığımız kısım ergenin fiziksel görünümü ve fizyolojik yapısında olan farklılıklardır. Cinsel anlamdaki farklılıklarda ise ergen de kendi içinde değişimi fark etmekte, bazen şaşırmakta, bedeninden şikayet etmekte, kendisinden hoşnut olmamakta, kendisini sorgulamakta, gelişimine karşı gelmekte ve reddetmekte olup zamanla bu olgulara alışmış, adapte olmuş, barışmış da olabilmektedir. Bu kısımda ebeveynlerin, ergenin değişimleri hususunda evlatlarına -şok olmamaları konusunda- önceden bilgi vermeleri, bu değişimlerin gelişimine özgü doğal bir süreç olduğunu söylemeleri önerilmektedir. Bu dönem ergenin “artık ben bir bireyim, kendi kararlarımı kendim alabilirim” olarak bakış açısının değiştiği dönemdir. Bu dönem ortak bir çatı altında yaşamakta olan ebeveynleri zorlayabilir, bu durum normaldir çünkü karşınızda çoğu şeye “hayır” diyebilen, “yapmayacağım” diyebilen, “ben bunu tercih ediyorum” diyebilen bir birey olmuş olabilmektedir.
Bu dönemin ikinci özelliği ise ergenin tüm dünyaya ve pek tabii ebeveynlerine eleştirel bir yaklaşımda bulunmasıdır. Başka bir ifadeyle ergen, eleştirel, sorgulayıcı, hoşnut olmayan tavırlar içerisinde olabilmektedir. Bu eleştirellik, aile içinde sorun yaratabilen, otorite olma gayretine evrilen bir tutumdur. Bu ergen için genel bir tutumdur yani evin dışında genel olarak otoriteye bir eleştirellik mevcuttur. Dolayısıyla okulda ya da toplumda bu tarz problemlerle karşılaşabilmektedirler..
Bir başka özellik de aslında insana özgü olan ama bu dönemde daha çok ortaya çıkmış olan aidiyet duygusudur. Bu aidiyet duygusu, bu dönemde bir gruba ait olma şeklinde kendini gösterebilmektedir. Bir grup kurmak, var olan grubun içine dahil olmak, o gruplarla kendinden olan şeyler paylaşmak, grubun dinamiğini oluşturmak; düşünce, eylem, kural olarak o gruba göre hareket etmek şeklinde görülebilmektedir. Tüm bunların sonucunda normal olarak aileden uzaklaşma, ailenin dışında bir gruba değer verme evresine gelebilmektedirler.
Duygular da yine bedensel farklılıklar gibi farklılıklar göstermektedir. Bu dönemde duygular yoğun ve hızlı deneyimlenebilmektedir. Bu nedenle ani ve yoğun duyguların inişli çıkışlı olduğu zamanlarda aile içinde de çatışmalar meydana gelebilmektedir. Hislerin tepkisel boyutu ise kolay ağlama, kolay öfkelenebilme gibi uç noktalarda deneyimleme şeklinde görülebilmektedir.
Son olarak ergen ani ve yoğun yaşadığı bu öfkesini düzenleyebilmesinde sorunlar yaşayabilmektedir. Bunun önemsenmesi gereken bir başka yanı da ses tonunun ayarlanamamasıdır. Fakat bu anlaşılamama sadece ses tonundan kaynaklanmayabilir; ergen, çevresindeki materyallere, kişilere ve kendine zarar verme davranışında da bulunabilmektedir (Öztürk, 2008).
Görüldüğü üzere insan hissedebilen bir varlıktır fakat bu hislerin düzenlenmesi gereken bazı noktalar vardır. Bu düzenlenmeyi gerektiren duygular bizim toplumda bir yer bulabilmemizi sağlayan önemli bir konudur. Hissettiğimiz her duygu kabul edilebilir, verdiğimiz her tepki ise kabul görmeyebilir. Dolayısıyla toplumda kabulü arttırmak, uyumlanabilmek için duygularımızı eyleme dökerken onları düzenlemeliyiz.
Ergenlik dönemiyle birlikte bireyin gelişiminde kimlik oluşumu eşlik eder ve bu çok önemlidir. Bunlardan birincisi cinsel kimliktir. Cinsel kimlik; istekleri, talep ettikleri, davranışları oluşturacakları kimlik etrafında yapılanır ve tamamlanır. Sosyal kimlik; aile sosyal kimliğin, kişinin özgüvenini etkileyen ve toplumsal ilişkileri belirleyen, kişinin sosyal alanlarda kendisini konumlandıracağı yeri belirleyen önemli bir etkendir. Mesleki kimlik; ergen için hedef oluşturulmadığında belirsizlikten kaynaklanan gelecek kaygıları ve özgüven problemleri meydana gelebilmektedir. 12-18 yaş aralığı mesleki kimliğin oluşma sürecidir. Birey artık hedeflerini aşağı yukarı oluşturur hale gelmektedir (Öztürk, 2008).
Erikson’un gelişim evresine göre ise ergenlik döneminin gelişiminden üç maddede bahsedilmektedir.
4. Başarılı Olmaya Karşı Yetersizlik Duygusu (7-11 Yaş): Bu aşamada çocuk için önemli olan kavram edinimi çalışkanlıktır. Bu evrede çocuklar kendilerini başkalarıyla kıyaslamakta, yetersizlik ve aşağılık duyguları geliştirebilmektedir. 7-11 yaş döneminde okulda öğrendikleriyle, başardıklarıyla çocuklar girdikleri topluluklarda beğeni ve takdir görmek konusunda ihtiyaç duymaktadır. Bakım verenlerin ve öğretmenlerin çocukların kapasitelerine uygun sorumluluklar vermeleri uygun bir yaklaşım olabilmektedir.
5. Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası (11-17 Yaş): Kişi “Ben kimim?” sorusunu sormaktadır. Değişen zihinsel ve bedensel gelişimini fark etmekte, vücudunu tanımaya başlamakta ve buna uygun olarak bir kimlik oluşturmaya eğilim göstermektedir. Birey ben kimim sorusuna yanıt ararken, özdeşleşme ve taklit kavramlarını kullanarak, kendisiyle özdeşleştirdiği kişiyi taklit ederek kimlik oluşumunu tamamlamaya çalışmaktadır. Kimlik oluşumu sağlayamayan kişiler ise kimlik karmaşası yaşayabilmektedirler.
6. Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık (17-30 Yaş): Bir önceki evrede kimlik oluşumunu oluşturabilen bireyler yakın ilişkiler (arkadaş ilişkileri, romantik ilişkileri vb.) anlamında sorun yaşamamaktadır. Kurduğu yakın ilişkiler bağlamında da güvenli sevgi alma verme dengesine sahip olabilmektedir. Bunun tam tersi olduğunda ise diğerleriyle yakın ilişki kurma ve sürdürmede problemler yaşayabilir ve kendini yalnızlaştırma meydana gelebilmektedir (Gürses & Kılavuz, 2011).
Çocuk ve Ergen Psikolog
KAYNAKÇA
Akdemir, D., & Çetin, F. Ç. (2008). Çocuk ve ergen psikiyatrisi bölümüne başvuran ergenlerin klinik özellikleri. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 15(1), 5-14.
Gürses, İ., & Kılavuz, M. Â. (2011). Erikson’un psiko-sosyal gelişim dönemleri teorisi açısından kuşaklararası din eğitimi ve iletişiminin önemi. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 20(2), 153-166.
Öztürk, M. (2008). Ergen psikolojisi. Sosyal Bilimler Konferansları, İstanbul. 5-9.
Turpoğlu Çelik, A. (2015). Erken çocukluk döneminin, aile ve toplum sağlığı ile demokrasi ve toplumsal gelişim üzerindeki etkileri ve yapılması gereken yatırım ve müdahaleler. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(13), 240-263. https://doi.org/10.16992/ASOS.662
Comments